AFAD verilerine göre sadece geçen yıl ülke çapında 177 sel ve su baskını ile 107 heyelan görüldü. Aynı dönemde doğa kaynaklı olayların yüzde 20'ye yakını sel ve su baskınları, yüzde 12'ye yakını da heyelan olduğu vurgulandı.
BBC Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları ve sel gibi afetlerde iklim değişikliğinin "günah keçisi" olarak kullanıldığı görüşünü ifade ediyor.
“TEK BAŞINA YAĞIŞ, TEHLİKEDİR”
Yetkililerin son selleri yağışlarla ilişkilendiren açıklamalarını hatırlattığımız Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Tek başına yağış, tehlikedir" dedi.
Kadıoğlu, yerel halkın sel felaketlerine maruz kalmasına neden olacak şekilde "dere yatakları ve heyelan bölgelerinin daha fazla yerleşime açıldığı" yorumunu yapıyor.
"Dere yatağına dağ tepesine ev yapar gibi sıfır giriş bina yapıyoruz, bütün suçu da tehlikeye atıyoruz. Burada bir tuhaflık var" diyen Kadıoğlu, "İmar- iskan politikaları bu şekilde devam ettiği" sürece iklim değişikliğinin de etkisiyle sel felaketlerinin sıklaşacağını ifade ediliyor.
İklim değişikliği ve sıcaklık artışına bağlı buharlaşma sonucu su çevriminde hızlanmalar yaşanıyor. Bunun sonucunda "meteorolojik afetlerin şiddeti, süresi ve olduğu yerlerin" değiştiğini vurgulayan Kadıoğlu, "İklim değişikliği sebep değil sonuç; selleri başlatmıyor, sıklığı ve şiddeti arttırıyor" şeklinde konuştu.
Kadıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"(Sel bölgelerinde) yıkılan köprüler eski değil, yeni. Ezbere, basit köprüler yapılıp ortasına bir ayak konuyor. Köprüler baraj gibi şişiyor, yıkılıyor, bir de baraj selleri gibi sellerle yıkıma neden oluyor. 400-500 yıllık bir taşkın hesabı, çevresindeki havzadan gelebilecek ekstrem durumlar hesaplanmıyor. Devlet kamu binaları da bundan farksız değil."
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Jale Alel de, iklim değişikliğinin seller üzerinde "mutlaka etkisi olduğunu" söylüyor.
"Bölgede yağmurlar yağdı mı çok yağıyor, yağmadı mı hiç yağmıyor" diyen Jale Alel, sellere sebep olan iki konuya dikkat çekiyor: Doğal dere yataklarının yerleşime açılması ve ağaçların yeterince korunmaması.
Bunun yanında Karadeniz'de "boydan boya yapılan" Karadeniz Sahil Yolu'nun suların denize ulaşmasını engellediğini belirten Alel, "Yüzey suları dahi aşırı yağışlarda denize rahat ulaşamıyor " dedi.
“CAN KAYIPLARI, MADDİ KAYIPLAR"
Buna rağmen yapılaşmanın devam ettiğini ifade eden Alel, "Dere, kendi hakkı olanı bu tip yağışlarda alıyor, kendi yataklarını istiyor. Sonuç, can kayıpları, maddi kayıplar" ifadelerini kullandı.
“BİZİM MANTIK, YIKIM VE YARA SARMA"
"Ortalamalarla hareket eden bir ülkeyiz. Her şeyi sabitlemişiz. Değişkenliğe, riske, standart sapmaya tahammül edemeyen bir yapımız var" diyen Kadıoğlu şunları ifade etti: "Risk yönetimi mantığı olsaydı, Akdeniz ve Ege'nin kurak olduğunu daha kış aylarında görürdük. Bu kadar orman yangını çıkacağı belliydi ancak bütçe yapılırken, yangın söndürme uçakları kiralanırken yıllık ortalamaya bakılıyor. Orman yangını, sel, deprem olmadan o bölgeye yetkililer gitmiyor. Bizim mantık, yıkım ve yara sarma."
Kadıoğlu, alınması gereken önlemleri şu şekilde sıraladı: “Kentsel dönüşümde, heyelan ve sel riskini göz önüne almak; çarpık yerleşmeyi engellemek, İmar ve iskan yönetmeliklerinde değişiklikler ile tehlikenin büyümesini önlemek, Risk yönetimi ile tehlikeleri ve bunlara maruz kalacak kişi, bina, yol, altyapıyı belirleyerek savunmasız olanları korumak, Bazı binaların girişlerini yükseltme, bodrum katları iptal etme gibi yapısal önlemler, Taşınma ve yıkılma yönetmeliklerini iklim değişikliğini dikkate alarak düzenlemek. Gerekirse 100 yıl olan su seviyesi kriterini belki 150 yıla çıkarmak. Köprüleri daha uzun, direği daha yüksek geçecek şekilde yapmak, mazgallarda yeni yağış kriterlerini kullanmak.”
E-Gazetem.com
BBC Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları ve sel gibi afetlerde iklim değişikliğinin "günah keçisi" olarak kullanıldığı görüşünü ifade ediyor.
“TEK BAŞINA YAĞIŞ, TEHLİKEDİR”
Yetkililerin son selleri yağışlarla ilişkilendiren açıklamalarını hatırlattığımız Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Tek başına yağış, tehlikedir" dedi.
Kadıoğlu, yerel halkın sel felaketlerine maruz kalmasına neden olacak şekilde "dere yatakları ve heyelan bölgelerinin daha fazla yerleşime açıldığı" yorumunu yapıyor.
"Dere yatağına dağ tepesine ev yapar gibi sıfır giriş bina yapıyoruz, bütün suçu da tehlikeye atıyoruz. Burada bir tuhaflık var" diyen Kadıoğlu, "İmar- iskan politikaları bu şekilde devam ettiği" sürece iklim değişikliğinin de etkisiyle sel felaketlerinin sıklaşacağını ifade ediliyor.
İklim değişikliği ve sıcaklık artışına bağlı buharlaşma sonucu su çevriminde hızlanmalar yaşanıyor. Bunun sonucunda "meteorolojik afetlerin şiddeti, süresi ve olduğu yerlerin" değiştiğini vurgulayan Kadıoğlu, "İklim değişikliği sebep değil sonuç; selleri başlatmıyor, sıklığı ve şiddeti arttırıyor" şeklinde konuştu.
Kadıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"(Sel bölgelerinde) yıkılan köprüler eski değil, yeni. Ezbere, basit köprüler yapılıp ortasına bir ayak konuyor. Köprüler baraj gibi şişiyor, yıkılıyor, bir de baraj selleri gibi sellerle yıkıma neden oluyor. 400-500 yıllık bir taşkın hesabı, çevresindeki havzadan gelebilecek ekstrem durumlar hesaplanmıyor. Devlet kamu binaları da bundan farksız değil."
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Jale Alel de, iklim değişikliğinin seller üzerinde "mutlaka etkisi olduğunu" söylüyor.
"Bölgede yağmurlar yağdı mı çok yağıyor, yağmadı mı hiç yağmıyor" diyen Jale Alel, sellere sebep olan iki konuya dikkat çekiyor: Doğal dere yataklarının yerleşime açılması ve ağaçların yeterince korunmaması.
Bunun yanında Karadeniz'de "boydan boya yapılan" Karadeniz Sahil Yolu'nun suların denize ulaşmasını engellediğini belirten Alel, "Yüzey suları dahi aşırı yağışlarda denize rahat ulaşamıyor " dedi.
“CAN KAYIPLARI, MADDİ KAYIPLAR"
Buna rağmen yapılaşmanın devam ettiğini ifade eden Alel, "Dere, kendi hakkı olanı bu tip yağışlarda alıyor, kendi yataklarını istiyor. Sonuç, can kayıpları, maddi kayıplar" ifadelerini kullandı.
“BİZİM MANTIK, YIKIM VE YARA SARMA"
"Ortalamalarla hareket eden bir ülkeyiz. Her şeyi sabitlemişiz. Değişkenliğe, riske, standart sapmaya tahammül edemeyen bir yapımız var" diyen Kadıoğlu şunları ifade etti: "Risk yönetimi mantığı olsaydı, Akdeniz ve Ege'nin kurak olduğunu daha kış aylarında görürdük. Bu kadar orman yangını çıkacağı belliydi ancak bütçe yapılırken, yangın söndürme uçakları kiralanırken yıllık ortalamaya bakılıyor. Orman yangını, sel, deprem olmadan o bölgeye yetkililer gitmiyor. Bizim mantık, yıkım ve yara sarma."
Kadıoğlu, alınması gereken önlemleri şu şekilde sıraladı: “Kentsel dönüşümde, heyelan ve sel riskini göz önüne almak; çarpık yerleşmeyi engellemek, İmar ve iskan yönetmeliklerinde değişiklikler ile tehlikenin büyümesini önlemek, Risk yönetimi ile tehlikeleri ve bunlara maruz kalacak kişi, bina, yol, altyapıyı belirleyerek savunmasız olanları korumak, Bazı binaların girişlerini yükseltme, bodrum katları iptal etme gibi yapısal önlemler, Taşınma ve yıkılma yönetmeliklerini iklim değişikliğini dikkate alarak düzenlemek. Gerekirse 100 yıl olan su seviyesi kriterini belki 150 yıla çıkarmak. Köprüleri daha uzun, direği daha yüksek geçecek şekilde yapmak, mazgallarda yeni yağış kriterlerini kullanmak.”
E-Gazetem.com