Mevlana, meşhur “körlerin fil tarifini” Mesnevi’de anlattı:
Fil bütündür ama kör insanlara “bu nedir” diye sorduğunuzda; biri bacağını tutar “ağaç” der, biri burnundaki hortumu tutar “su oluğu” söyler, biri kulağına dokunur “yelpaze” der... Hiçbiri bütünü tarif edemez; “bu fil” diyemez...
Yine gündeme getirilen başörtü konusu ülkemizde “fil” tarifine benziyor! Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu vd. başörtüsünü konuşuyor, başörtüsüne “Anayasal güvence” getirmek istiyorlar. Ancak kimse pek hakikat üzerinde durmuyor. Çünkü din felsefesi, teoloji/ ilahiyata yenik düşürüldü!
Bu sebeple:
-“Kur’an benim” diyen Hz. Ali günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı zindana atılırdı!
-“Allah’ın resulü yürüyen Kur’an idi” diyen Hz Ayşe hapsedilirdi.
Hz. Muhammet’in, “İnsan ve Kur’an ikiz kardeştir” hadisi ne anlatmaktadır?
İslam ne der; “Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû”; kendini bilirsen rabbini de bilirsin!
Aslında bu, “Aradığım sendedir, Kudüs’te Mekke’de Hac’ta değil” diyen Yunus Emre’nin yoludur. Şöyle ki:
***
Allah katında tek din vardır.
Kur’an, kitap halindeki şekline verilen isimle Mushaf, ayetlerin olduğu kutsal semboldür.
Kimi, okuduğu ayetleri yorumlayarak hakikate ulaştığını düşünür...
Kimi, okuduğu ayetlerin “benden içeri girerek beni anla” dediği ruhsal yolculuğa çıkarak insani kâmile ulaşır...
Hz. Muhammet hadisinde “Kur’an’ın yedi boyutu var” dedi.
Yani:
Dinlerin bir dışta /zahir görüneni var.
Dinlerin bir de iç esası /Batini olanı var.
Asıl olan içte yatan özü (mertebe-i hazreti- Kur’anı) anlayabilmektir.
Her göz onu göremez... Her insan ona ulaşamaz...
Salt “Kur’an grameriyle olmaz bu”, yoksa Arapça bilen herkes bunu yapabilir. Metnin en dış/ zahiri katmanıdır gramer. Bu maddi açıyla bakmak özü anlamak için yetersiz kalır. Ana anlam katmanları içeridedir/Batınidir...
Bu nedenle, “Kur’an, Mushafın/yazının üstündedir” sözü bunun özüdür. Keza: Furkan var, Ümmü’l Kitap var, kitapların anası Levh-i Mahfuz var. “Göndermiş olduğumuz kitabı size, kitabın içine koyarak gönderdik” sözünün derin anlamı budur...
Manaya ulaşmak için dıştan içe doğru gelişme göstermek gerekir: Seyr-i ilallah...
***
Dinlerin esası, dışta gözükeni düzenlemekten ziyade, insanı içte /deruni olana ulaştırmaktır.
Ancak günümüzde “iç” ihmal edilerek tamamen “dışa” yöneliş var. Örneğin:
Politik güç çevreleri, dışta olana el atmayı “din” diye gösteriyor. Sadece siyasiler değil: Allah ile manevi irtibatı olduğunu belirten kıymeti kendinden menkul, düşük işler peşindeki din tüccarları, ayetleri kabaca yorumlayarak maddi dünyaya/ günlük yaşama dair akıl almaz sözler sarf ediyor!
Tevil/ yorum makamı günümüzde ne yazık ki bazen zırvalamalara mahkum ediliyor. Kimileri de “İslam engizisyonu kurma” peşinde...Allah’a din öğretiyorlar!
Bunlar aslında, ayetlerin ruhunu boğdu, hakikati bozdu, İslam’ı ve itibariyle insanı yordu.
İslam anlayışı ne yazık ki günümüzde görüntünün /zahirin ötesine geçemez hale getirildi. Beden mefhumu -şöyle giyin böyle giyinme gibi- dine dönüştürüldü! Başörtüsü de bundan nasibini aldı. Manevi âlemlere nüfuz edebilen kalp gözüyle görmenin ne olduğu unutturuldu...
“Körlerin fil tabiri” gibi, ayetleri yüzeysel yorumlayanlar zahiri din sanarak başörtüsünü sürekli gündeme taşıyor. Siyasilerin birbirleriyle yarışır olmalarının sebebi var kuşkusuz:
Manevi zırhı- korunağı olmayan zayıf insanları din aracılığıyla kandırmak! Seçiminiz-sandığınız-oyunuz batsın.Not: Bu yazı 9 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır. Soner Yalçın E-Gazetem.com
Fil bütündür ama kör insanlara “bu nedir” diye sorduğunuzda; biri bacağını tutar “ağaç” der, biri burnundaki hortumu tutar “su oluğu” söyler, biri kulağına dokunur “yelpaze” der... Hiçbiri bütünü tarif edemez; “bu fil” diyemez...
Yine gündeme getirilen başörtü konusu ülkemizde “fil” tarifine benziyor! Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu vd. başörtüsünü konuşuyor, başörtüsüne “Anayasal güvence” getirmek istiyorlar. Ancak kimse pek hakikat üzerinde durmuyor. Çünkü din felsefesi, teoloji/ ilahiyata yenik düşürüldü!
Bu sebeple:
-“Kur’an benim” diyen Hz. Ali günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı zindana atılırdı!
-“Allah’ın resulü yürüyen Kur’an idi” diyen Hz Ayşe hapsedilirdi.
Hz. Muhammet’in, “İnsan ve Kur’an ikiz kardeştir” hadisi ne anlatmaktadır?
İslam ne der; “Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû”; kendini bilirsen rabbini de bilirsin!
Aslında bu, “Aradığım sendedir, Kudüs’te Mekke’de Hac’ta değil” diyen Yunus Emre’nin yoludur. Şöyle ki:
***
Allah katında tek din vardır.
Kur’an, kitap halindeki şekline verilen isimle Mushaf, ayetlerin olduğu kutsal semboldür.
Kimi, okuduğu ayetleri yorumlayarak hakikate ulaştığını düşünür...
Kimi, okuduğu ayetlerin “benden içeri girerek beni anla” dediği ruhsal yolculuğa çıkarak insani kâmile ulaşır...
Hz. Muhammet hadisinde “Kur’an’ın yedi boyutu var” dedi.
Yani:
Dinlerin bir dışta /zahir görüneni var.
Dinlerin bir de iç esası /Batini olanı var.
Asıl olan içte yatan özü (mertebe-i hazreti- Kur’anı) anlayabilmektir.
Her göz onu göremez... Her insan ona ulaşamaz...
Salt “Kur’an grameriyle olmaz bu”, yoksa Arapça bilen herkes bunu yapabilir. Metnin en dış/ zahiri katmanıdır gramer. Bu maddi açıyla bakmak özü anlamak için yetersiz kalır. Ana anlam katmanları içeridedir/Batınidir...
Bu nedenle, “Kur’an, Mushafın/yazının üstündedir” sözü bunun özüdür. Keza: Furkan var, Ümmü’l Kitap var, kitapların anası Levh-i Mahfuz var. “Göndermiş olduğumuz kitabı size, kitabın içine koyarak gönderdik” sözünün derin anlamı budur...
Manaya ulaşmak için dıştan içe doğru gelişme göstermek gerekir: Seyr-i ilallah...
***
Dinlerin esası, dışta gözükeni düzenlemekten ziyade, insanı içte /deruni olana ulaştırmaktır.
Ancak günümüzde “iç” ihmal edilerek tamamen “dışa” yöneliş var. Örneğin:
Politik güç çevreleri, dışta olana el atmayı “din” diye gösteriyor. Sadece siyasiler değil: Allah ile manevi irtibatı olduğunu belirten kıymeti kendinden menkul, düşük işler peşindeki din tüccarları, ayetleri kabaca yorumlayarak maddi dünyaya/ günlük yaşama dair akıl almaz sözler sarf ediyor!
Tevil/ yorum makamı günümüzde ne yazık ki bazen zırvalamalara mahkum ediliyor. Kimileri de “İslam engizisyonu kurma” peşinde...Allah’a din öğretiyorlar!
Bunlar aslında, ayetlerin ruhunu boğdu, hakikati bozdu, İslam’ı ve itibariyle insanı yordu.
İslam anlayışı ne yazık ki günümüzde görüntünün /zahirin ötesine geçemez hale getirildi. Beden mefhumu -şöyle giyin böyle giyinme gibi- dine dönüştürüldü! Başörtüsü de bundan nasibini aldı. Manevi âlemlere nüfuz edebilen kalp gözüyle görmenin ne olduğu unutturuldu...
“Körlerin fil tabiri” gibi, ayetleri yüzeysel yorumlayanlar zahiri din sanarak başörtüsünü sürekli gündeme taşıyor. Siyasilerin birbirleriyle yarışır olmalarının sebebi var kuşkusuz:
Manevi zırhı- korunağı olmayan zayıf insanları din aracılığıyla kandırmak! Seçiminiz-sandığınız-oyunuz batsın.Not: Bu yazı 9 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır. Soner Yalçın E-Gazetem.com